Şu sıralar öncelikli gündemimiz korona virüsü ve onunla daha yakıcı bir şekilde hissedilen ekonomik kriz. Ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğunun (çalışma durumu olmayan öğrenciler, öğretmenler, bir kısım memurlar ve plaza çalışanları) evlere kapandığı, birçok işletmenin zorunlu olarak geçici kapandığı ve üretimin oldukça yavaşladığı bir ortamda zaten birkaç yıldır kötü seyreden ekonominin iyice krize girmesi şaşılacak bir durum değildir. Bunlarla beraber, hâlen milyonlarca özel sektör çalışanı ve fabrika işçisi, aileleriyle birlikte yaşamlarını idame ettirebilmek için virüs tehdidi altında çalışmak zorunda.
Peki sizce de burada bir adaletsizlik yatmıyor mu? Neden birileri her gün öldürücü bir virüsün kol gezdiği yerlerde canını hiçe sayarak çalışırken, diğerleri evlerinde rahat içinde oturuyor? Yanlış anlaşılmasın, burada çalışma durumu olmadığı veya yaşı itibariyle evden çıkmaması gerekenler için bir suçlamada bulunmuyoruz. Suçladığımız bire birde, belki de COVID-19’ dan daha öldürücü olan patriyarkal, emperyalist- kapitalizmdir.
İnsanların, önce ortak mülkiyet olarak kullanılan eşyaları ardından taşa, toprağa kadar her şeyi mülkleştirdiği ve ticarete dönüştürdüğü zamanlardan bu yana bu adaletsizlikler var olmuştur. Her zaman, çevrili bir toprak parçasının içinde, güçlü olan kişi (burjuva) toplumun ve doğanın nimetlerinden ihtiyacından fazlasına hem de hiç emek harcamadan sahip olurken, güçsüz olan kişiler (emekçiler) ancak burjuvaların kendilerine müsaade ettikleri ölçüde bu nimetlerden faydalanabilmişler ya da birçoğu belki de hiç faydalanamamıştır. Bugünlerde gördüğümüz manzara da yukarıda en basit şekliyle anlattığımız durumdan pek de farklı değildir. Sermaye sahiplerinin evlerinde, yalılarında rahatça izole olabilmeleri için onlara emek gücünü satan işçilerin evlerinde izole olmamaları gerekmektedir. Her ne kadar bazı insanlar bu virüs durumunu bir oyun havasında geçirerek gerçekleri görmezden gelmeye çalışsalar dahi gerçekler apaçık bir şekilde ortadadır. 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor ancak bunlardan 20 yaş altında olup da çalışmak zorunda olan insanlar muaf tutuluyor. Benzer şekilde kadına şiddet vakalarında son 1 ay içinde gözle görülür bir şekilde artış yaşandı. “Bunun neresi sınıfsal ?” diyenlere anlatalım : Kadın emeği olağan durumlarda bile fazlasıyla sömürülen bir değerdir. Kadının, yarattığı artı değer patronu, aldığı ücret ise (eğer evli veya ailesiyle beraberse) büyük ihtimalle kocası veya babası tarafından sömürülüyor. Ve bu kadın zaten normal zamanlarda da şiddet görüyor ve ses çıkartamıyorsa ya da çıkarttığı ses duyulmuyorsa, bir de o kadını “ücretsiz izne” çıkarttıklarını ya da (büyük ihtimalle tazminatsız) işten çıkardıklarını düşünün. Böylesi bir durumda karısının veya kızının emeğini sömürerek geçinen kişilerin kadına uygulayacağı şiddetin artması elbette ki tahmin edilebilir bir olgudur. Evler kadınlar için hiç güvenli değildir. Kaldı ki son 1 ay içinde ülkenin farklı yerlerinde kadın cinayetleri yaşandı. Bu olaylar da bizlere kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin baştan aşağı sınıfsal bir durum olduğunu gözler önüne seriyor.
Mesele yalnızca 20 yaş altında çalışanlar ve emekçi kadınlar değil. Onlarla beraber emek sömürüsüne tabi tutulan ve halen çalıştırılan (kurye, kasiyer, sağlık emekçisi, depo işçisi vs.) milyonlarca insan var. Virüs sadece 60-65 yaş üstünü etkilemiyor. Virüs herkesi etkiliyor ve aciliyeti olmayan işlerin durdurulması ve çalışanlarının, insani koşullarda bir ücretle, izne çıkartılması, işlemesi gereken sektörlerde çalışanların da sağlık kontrollerinin ve testlerinin düzenli ve dikkatli bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bütün bunların yanı sıra virüse karşı canhıraş bir şekilde mücadele ededen tüm sağlık çalışanlarının gereksinimlerinin ücretsiz ve tam olarak karşılanması gerekmektedir.
Bu pandemi sürecinde patriyarkal, emperyalist- kapitalizmin krizi gün ve gün katlanarak artacaktır. Yaptıkları yatırımlar ve karları küçülmüştür. Bir de üzerine milyonlarca emekçinin yükünü üstlenmeye kalkarlar mı? Kapitalistler bu durumdan elbette ki halkın duygularıyla oynayarak, yani bir takım sanatsal etkinlikleri, çeşitli özendirici ev içi faaliyetleri vb. destekleyip, TV’lere kardeşlik ögeleriyle dolu reklamlar vererek, sıyrılmaya çalışacaklardır. Ama devrimcilerin, tarihin hiçbir yerinde kapitalistlerin bu oyunlarına yakalandıkları görülmemiştir. Kısacası, TV reklamları, çok ünlü kişilerin (çeşitli şirketler aracılığıyla) ekranlardan, sosyal medyadan evde kalma çağrıları ve dahi şu anda aklımıza gelmeyen ama bizlere “sadece evde kalmamızı öğütlerken, dışarılarda çalışmak zorunda olanları bizlere unutturmaya çalışan her şey sınıfsaldır.” Bu nedenle devrimciler ve emekçi halklar kendi doğrularından şaşmadan ve kurtuluşun ellerinde olduğu bilinci ile bu gün daha fazla haykırmalıdır. Ses çıkartmalı ve hayatı durdurmalıdır.