6-7 Eylül pogromunun üzerinden yaklaşık 65 yıl geçmesine rağmen, pogrom ve devlet alışkanlıkları neredeyse aynı şekilde ve anlayışla devam ediyor. Ne de olsa devlette devamlılık esastır! Yıllardan bu yana devam eden göçmen tarım işçilerine dönük ırkçı saldırı haberleri çoğunlukla görmezden geliniyor. Kimi zaman ise kendine sol diyen bazı medya unsurları tarafından kendi mecrasından yani ırkçı saldırı tanımlamasından soyutlanarak haberleştirilmeye çalışılıyor. En son Sakarya’da mevsimlik fındık işçilerine yapılan ırkçı saldırıda olduğu gibi.
Fındık toplamak için gittikleri Sakarya’nın Ortaköy ilçesine bağlı Sırt Mahallesi’nde 4 Eylül’de saldırıya uğrayan Kürt işçiler, geri döndükleri memleketleri Mardin’in Mazıdağı ilçesinde saldırganlar hakkında şikayetçi oldu. Saldırganların gözaltına alınıp, alınmadığı henüz belirsizliğini korurken, olayın Mezopotamya Ajansı’nda (MA) yayınlanmasının ardından büyüyen tepkiler üzerine açıklama yaparak, olayı yalanlamaya çalışan Sakarya Valiliği, aileleri telefonla arayarak, 3 kişinin gözaltına alındığını ileri sürdü. Ancak şimdiye kadar saldırganların gözaltına alındığına dair resmi bir açıklama yapılmadı. (1)
ILO tarafından verilen rakamlara göre dünyadaki 1,1 milyar tarımsal işgücünün 450 milyonu tam zamanlı veya geçici/mevsimlik tarım işçilerinden oluşmaktadır. Ancak tam zamanlı istihdam yerini giderek daha fazla mevsimlik işçiliğe bırakmaktadır ve istihdamın geçicileşmesi veya esnekleşmesi olarak ifade edilen bu durumda sosyal korunma ya çok zayıftır ya da hiç yoktur. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda ve bazı gelişmiş ülkelerde ücretli tarım işçilerinin çoğu geçici, mevsimlik işçilerden oluşmaktadır. (2) Türkiye özelinde bakıldığında ise tarımdaki istihdamın %50’sinin geçici mevsimlik işçilerden teşkil ettiğini söylemek mümkün.
Mevsimlik tarım işçileri, her hasat mevsiminde yaptıkları işlerin muhtevası ile olduğu gibi genellikle çalıştıkları yerdeki barınma şartları, ücretlerini alamama, hijyen koşullarının eksikliği, mevsimlik işçi ailelerin çocuklarının yaşadıkları temel sıkıntılar ile gündeme geliyorlar. Ancak Kürt mevsimlik işçiler, bunlara ilaveten ırkçı saldırılar ve ayrımcı tutumlarla da gündeme geliyorlar. Bunun medyada gündeme gelebilmiş son örneğini Sakarya’daki Kürt işçilere yapılan ırkçı saldırıda gördük.
Mevsimlik tarım işçileri üzerine Türkiye’de yapılan alan araştırmaların sonuçlarına göre bu işçilerin büyük çoğunluğunun Kürt işçilerden oluştuğunu görüyoruz. Yine Hayata Destek Derneği’nin yaptığı çalışmanın sonucuna göre mevsimlik işçilerin 2/3’ünün anadillerinin Kürtçe, 1/5’inin anadillerinin ise Arapça olduğu saptanmıştır. Kapitalizmin doğası gereği iş gücünün ucuzlaşması adına ırkçılığı kullanışlı bir aparat olarak kullandığı bilinmektedir. Hali ile aynı durumun bir yansıması olarak da mevsimlik geçici işçilerin de çalışmaya gittikleri batı illerinde karşılaştıkları en temel sorun ırkçılık ve buna bağlı gelişen saldırılardır. Irkçı saldırıların özellikle yoğunlaştığı dönemler ise bölgede savaşın yoğunlaştığı ya da şu an içerisinden geçtiğimiz ekonomik kriz döneminde olduğu gibi işsizliğin arttığı dönemler olarak dikkat çekiyor.
Irkçılığın tarladaki bir başka iz düşümü de ücretlerde olmaktadır. Göçebe işçiler yerli tarım işçilerine göre daha düşük yevmiyelerle çalıştırılmakta ancak çalışma saati olarak onlardan daha fazla çalışmaktadırlar. Suriye’deki savaş sebebi ile Türkiye’ye göç eden Suriyeli mültecilerin tarım sektöründe yoğun olarak çalışmalarını fırsat bilen aracılar sayesinde de yevmiyeler artmamakta, aksine hane başına düşen gelir anlamında bir düşüş yaşanmaktadır.
Mevsimlik tarım işçiliğinin en dikkat çekici sorunlarından birisi de çocuk işçilerdir. Kürt illerinden gelen mevsimlik tarım işçileri, çoğunlukla aileleriyle birlikte geliyorlar. Bakım ve eğitim problemi bir yana, çocuk yaşlarından itibaren çalışmak zorunda bırakılan çocuklar, ağır iş yükü altında ezilmektedir. Bu konuyla alakalı olarak geçen haftaki yazımda değinmiştim. (https://umutgazetesi17.org/arsivler/36622)
Diyarbakır Barosu’nun yaptığı açıklamaya göre sadece son iki yılda bile Sakarya’da çok sayıda ırkçı saldırı gerçekleştirilmiş. 2018 yılında sokakta Kürtçe konuştukları için saldırıya uğrayan 39 yaşındaki Kadir Sakçı hayatını kaybetmiş, 16 yaşındaki B.S. isimli oğlu yaralanmıştı. Yine geçtiğimiz yıl Öz Diyarbakır otobüs firmasında muavinlik yapan ve ailesiyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak Adapazarı’na fındık toplamaya giden Şirin Tosun, 6 kişinin linç girişimine maruz kalmış ve sonrasında da başından silahla vurularak yaşamını yitirmişti.
Her ne gerekçe ile yapılırsa yapılsın ve her ne gerekçe ile üzeri kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın; Sakarya’da ya da diğer şehirlerde gerçekleştirilen ırkçı saldırılar ve nefret söylemleri tamamen politik bir tercihin tezahürüdür. Bu durum ülkenin ekonomik ve siyasi gündeminden bağımsız olarak değerlendirilemez. AKP iktidarının her zamanki söylemi ile saldırıyı münferit olarak değerlendirmek, ırkçı saldırganların yanında taraf olmak anlamına gelecektir. Bu yüzden sokakta, iş yerinde, fabrikalarda, şantiyelerde, tarlalarda; kısacası hayatın her alanında ırkçılığa karşı en güçlü sesi, en örgütlü halimizle yükseltmeliyiz.
2) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/390531